Alevi inancını, Alevilerin deyimiyle “Yol’un” çerçevesini çizen ana unsur “Allah–Muhammed–Ali” inancıdır.
Bu durum Alevilerin inanç pratiğine, söylemlerine ve yazılı kaynaklarının tümüne yansımıştır. Cemlerde okunan bütün dua, gülbenk, düvazdeh imam, mersiye, nefes ve övgüler tamamen bu temel üzerine bina edilmiştir. Bir anayasa veya tüzük şeklinde düşünecek olursak, ilk ve değişmez madde olarak karşımıza, Allah–Muhammed–Ali paragrafı çıkar. Yol’a giriş ikrarı (sözü) verilirken, kendine bir canın (insanın) Aleviyim diyebilmesi için bu üçlüyü hem kalben hem de toplumun önünde kabul etmesi gerekmektedir.
Aleviler, inançlarını genelde Allah–Muhammed–Ali yolu olarak tanımlarlar. Bu anlamda “Yol” ilk önce girilmesi ve daha sonra ise gidilmesi gereken bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Yol eri, yol erbabı veya yol ehli gibi terimlerde, bu inancı kabul etmiş insanı, yani yolcuyu tarif etmektedir (Korkmaz, 1993: 380).
Yol’un esaslarına göre Allah Tevhidi, Muhammed Nübüvveti, Ali ise Velayeti temsil etmektedir. Allah’ın varlığına ve birliğine, Hz. Muhammed’in peygamberliğine ve Hz. Ali’nin Velayetine inanmak, en temel kaide sayılmaktadır.
Aleviler inançlarının bu ana unsurunu, Cem ibadetlerinde şu şekliyle çok açık ve net bir şekilde ifade ederler:
“Hak la ilahe illallah, Hak birdir Muhammedü’n-Resulullah, Aliyyü’n-Veliyullah”
Yaratıcının varlığından bir an olsun şüphe etmeyen Aleviler, Hz. Muhammed’i ve Hz. Ali’yi de candan sevdiklerini her fırsatta dile getirirler. İnançlarının bütün yapısı ve iskelesi bu üçleme üzerine kurulmuştur. Buna bağlı olarak da İslam’ın tasavvufî bir yorumunu geliştirmişlerdir. Çoğu zaman Hz. Muhammed ile Hz. Ali’nin tasavvufi manada aynı nurdan yaratıldıklarını söylerler. Bu başta Hz. Peygambere ve Hz. Ali’ye duydukları sevgiyi, muhhabeti ve birbirinden ayrılmaz olarak gördüklerinin bir kanıtı durumundadır. Zaten tarihi gerçekler de Hz. Muhammed ile Hz. Ali’nin birbirinden ayrılmaz olduklarını gözler önüne sermiştir. Bu konunun daha iyi anlaşılması için bir kaç ayrıntıyı vermek istiyoruz. Hz. Muhammed miladi takvime göre 570 yılında Suudi Arabistan’ın Mekke şehrinde doğmuştur. Babasının adı Abdullah, annesinin adı ise Amine’dir. Peygamberin babası, o daha ana rahmindeyken vefat etmiştir. Dünyaya yetim gelmiştir. Belirli bir süre, süt annesi Halime’nin yanında kaldıktan sonra, dedesi Abdü’l-Muttalip, onu yanına almıştır. O da vefat edince amcası olan, Ebu Talib Hz. Muhammed’i himayesi altına almıştır. Ebu Talib Hz. Ali’nin babasıdır. Böylece Peygamber çok uzun bir süre Hz. Ali ile birlikte vakit geçirmiştir. Daha sonra ise Hz. Hatice ile evlenmiştir. Bu evlilikten doğan kızını, yani Hz. Fatma’yı, Hz. Ali ile evlendirmiştir. Soyu bu şekilde devam etmiştir. Çünkü peygamberin diğer çocukları yaşamamıştır. İmam Hasan ve İmam Hüseyin, Hz. Peygamberin gözbebeğinden daha çok sevdiği iki torunudur. Ehlibeyt’im dediği insanlardır. Hz. Muhammed’e kırk yaşında Cebrail kanalıyla peygamberliği tebliğ edilmiştir. Onun peygamberliğini tereddütsüz ilk kabul eden kadın Hz. Hatice ve ilk kabul eden erkekse Hz. Ali olmuştur. 23 yıl peygamberlik yapmıştır. Kuran-ı Kerim’de tam 23 senede tamam olmuştur. Hz. Peygamber ise 63 yaşında Hakk’a yürümüştür. Bu zaman zarfında ise bir kere dahi olsun Hz. Ali ile fikir ayrılığına düşmemiştir. Onu vasisi tayin etmiş, Ehlibeyt’in başı olarak görmüş,
“Ben kimin mevlası isem, Ali’de onun mevlasıdır”
demiş ve Hz. Ali’ye itaati ve saygıyı emir etmiştir. Fakat kendisinin Hakk’a yürümesinden sonra, Emevi zihniyeti özellikle Ebu Sufyan önderliğinde tekrar devreye girmiş ve Ehlibeyt’e doğrudan cephe almıştır. Bunun neticesinde ise Ehlibeyt ve taraftarları için çok uzun yıllar sürecek çileli ve zulüm dolu yıllar yaşanmıştır. Ebu Sufyan’ın oğlu Muaviye, Hz. Ali ile Sıffın da savaşmış, Muaviye`nin oğlu Yezit ise Hz. Hüseyin’i Kerbela‘da şehit etmiştir. Emevi zihniyeti, Alevilere göre İslamiyet’i kendi çıkarlarına uyacak bir şekilde yorumlamış ve kullanmıştır. Hak tarafından indirilen dininin yerine, uydurulan bir din anlayışı geliştirmişlerdir adeta. On binlerce sahte hadis uydurularak, Ehlibeyt’e hakaret, zulüm ve kötülük yapılmıştır.
Burada Hz. Ali ile ilgili olarak bazı temel bilgileri de aktarmak istiyoruz. İmamların başı olan Hz. Ali bin Ebu Talib, milattan sonra 598’de Mekke’de doğmuştur. Peygamberin amcasının oğludur. Babasının adı Ebu Talib, annesinin adı ise Esed kızı Fatima’dır. Tıpkı Hz. Muhammed gibi Haşimîler kabilesindendir.
Hz. Ali çocukluğundan itibaren Peygamberin yanında büyümüş, Peygamberin koruyuculuğu ve bakımı altında yetişmiştir. Bütün yaşamı boyunca Peygamberin yanında yer almış ve ondan hiç ayrılmamıştır. Hz. Peygamber İslam dininin ilkelerini halka açıklamaya başlayınca, ilk önce Mekkelilerin tepkisiyle karşılaştı. Çevresinde onun getirdiği yeni inanca karşı direnmeler başladı. Durumun kötüye gitmesi üzerine Peygamber bir gece Mekke’den Medine’ye göç (hicret) etmek zorunda kaldı. Hz. Ali durumu belli ettirmemek için, o gece Peygamberin yatağına yatarak, onu korudu (Eyüboğlu, 1997: 92). Peygamberi öldürmeye gelen Mekkeliler, Hz. İmam Ali’yi karşısında görünce şaşkınlık içinde geri dönmek zorunda kalmışlardı. İşte bu örnek Hz. Ali’nin Peygamberi ne kadar sevdiğinin bir kanıtıdır. Hz. Ali İslamiyet’in yayılma döneminde Peygamberin hep yanında olmuş, gerçekleşen savaşlarda canı pahasına büyük başarılar göstermiştir. Ayrıca Alevilere göre Hz. Peygamber Imam Ali’yi “Gadir Hum” denen yerdeki konuşmasında, kendinden sonra imam ve Veli olarak tayin etmiştir. Diğer taraftan Hz. Peygamber, Hz. Ali’nin ilmini ve bilgisini her daim övmüştür. Örneğin şu ifadeleri kullanmıştır:
“Ben ilmin şehri isem, Ali de onun kapısıdır.”
Hz. Ali bu bağlamda Alevilere göre daima bilginin kaynağı ve merkezi sayılmıştır. Zaten birkaç istisna dışında, bütün tasavvufi akımlar ve tarikatlar, soy kütüklerini ve fikirlerini Hz. İmam Ali`ye bağlarlar. Buna göre Hz. Ali batinî ilmin gerçek sahibidir. Ermiştir, yüksek ahlak sahibidir ve bundan dolayı ona “Şah-ı Velayet” denmektedir. Görüldüğü üzere Hz. Muhammed ile Hz. Ali birbirlerine çok yakın olmuşlardır. Alevi toplumu onları adeta bir bütün şeklinde algılamış ve değerlendirmiştir. “Yol” diye tanımladıkları inançlarını da başta Allah’a inanmak olmak üzere Hz. Muhammed ile Hz. Ali birlikteliğini ve bütünlüğünü kabul edip, öyle adlandırmışlardır. Allah – Muhammed – Ali diyerek inanç yollarının çerçevelerini çizmişlerdir. Aleviler bu üçlemeyi temel alarak ritüellerini, felsefelerini ve kültürlerini geliştirmişlerdir.
Alevi Yol Büyüklerinin/Pirlerinin Anlatımı İle Allah-Muhammed-Ali Üçlemesi
Alevi inancı ve kültür hazinesi çok yönlü olmakla birlikte, geniş bir alanı kapsar. Buna rağmen, inanç yolunu karakterize eden öğelerin başında yukarda belirttiğimiz, Allah – Muhammed – Ali üçlemesi gelir. Bu üçleme Alevilik anlayışının da çekirdeğini oluşturmaktadır. Ali yandaşlığına önemli bir vurguda bulunur ve belli bir pozisyon alır. Dışarıdan bir insan için bu üçleme basit bir sıralama gibi gözükse de Aleviler için gerek tasavvufi anlamda gerek ise Ali sevgisini ve taraftarlığını belli etmede önemli bir rol oynar. İslam ve tasavvuf tarihine bakıldığı zaman Allah – Muhammed – Ali üçlemesinin sıkça konu edilip işlendiğini, hatta tasavvufi akımların nerdeyse tamamının bu ana unsur etrafında geliştiğini görürüz. Kuran-ı Kerim’i batinî yönüyle yorumlayarak, Allah’ın varlığına ve birliğine inanmak, onun insanda tecelli ettiğini kabul etmek, Hz. Muhammed’i mürşit, Hz. Ali’yi ise rehber bilmek bir Alevi’nin inanç dünyasında var olan en temel unsurlardan birisidir.
Bu konuyu özellikle Alevi yol büyükleri ve Pirleri eserlerinde belirgin bir şekilde işlemişlerdir. Fakat ilk önce Kuran-ı Kerim’de Allah’ın varlığını ve birliğini, ayrıca Peygambere inancı konu alan bazı ayetleri aktarmak istiyoruz. Kuran, Allah’ın varlığına ve birliğine dair şu ifadeleri kullanmaktadır:
“Kesinlikle hepinizin tanrısı bir tanrıdır. Başka tanrı yok, ancak o Rahman ve Rahim var.” (Bakara suresi, ayet 163)
“Deki: O Allah, birdir. Allah, o eksiksiz sameddir. Doğurmadı ve doğurulmadı. Ona hiçbir şey denk de olmadı” İhlas suresi, ayet 1-4 (Özel,2008).
Yukarda verilen iki ayete, Tevhidin ne kadar önemli olduğu açıkça beyan edilmektedir. Allah’ın varlığını ve birliğini ifade eden, bunlara benzer daha birçok ayet bulunmaktadır. Peygambere itaati ve inancı konu alan ayetler ile devam etmek istiyoruz.
“İnkâr edenler ve Allah’ın yolundan alıkoyanlar var ya, Allah işte onların amellerini boşa çıkaracaktır. İman edenler, Salih amel işleyenler ve Rablerinden bir hak olarak Muhammed’e indirilene iman edenler var ya, Allah işte onların kabahatlerini örtecek ve durumlarını düzeltecektir” (Muhammed suresi, ayet 1–2).
“Kim Allah’a ve resulüne itaat eder, Allaha saygı besler, ona karşı gelmekten sakınırsa, işte onlar kazananların ta kendileridir” Nur suresi, ayet 52 (Özel,2008).
Örnek verdiğimiz Kuran ayetleri bize net bir şekilde gösteriyor ki Allah’a inanmak ve Peygambere itaat etmek İslam dininin esası sayılmaktadır. Böyle olmasına karşın Hz. Peygamber’in Hakk’a yürümesinden sonra gelişen olaylar, Peygamber evladına reva görülen zulüm ve Ehlibeyt düşmanlığı, bunun tam aksini ortaya koymaktadır. Allah’ın ve peygamberin buyruklarına uyulmadığını, tarih hepimizin önüne çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Kerbela olayı, başlı başına bir hadise olarak bu durumu tüm çıplaklığıyla açığa vurmaktadır. Daha öncede belirttiğimiz gibi tamda bu tür sebeplerden dolayı, Aleviler Allah-Muhammed-Ali diyerek kendilerine tarihi seyir içinde bir pozisyon belirlemişlerdir.
Bu da Ehlibeyt taraftarlığı ve Hak–Muhammed–Ali bağlılığıdır. Bu bağlılık Alevilerin birçok kaynağına da ciddi bir şekilde yansımıştır. Allah-Muhamed-Ali yolunu konu eden en önemli kaynaklardan birisi de, İmam Cafer-i Sadık Buyruğudur. Buyruk, Alevilerin inanç yolunu düzenleyen, edep-erkânı ve inançsal ritüelleri anlatan en önemli Alevi klasiklerindendir. Buyrukta bu konuyla ilgili şu ifadelere yer verilmektedir:
“Ve İmam Cafer Sadık Hazretleri buyuruyor ki: Ol kimseler ki Hazreti Resullahın ve Şahı Merdan Aliyyel Murtaza’nın evladına erişip biat kılsınlar ve iradet getirsinler, onlar din ve imana ve ikrara ve biata yetmiş olalar. Yolu erkânı makbul ola… “ (Aytekin, 1958: 17).
“Zira ki yol ve erkân Muhammed Ali’den kalmıştır. Ol kimseler ki talibi Muhammed Mustafa’dır ve talibi hanedanı Aliyyel Murtaza’dır…”(Aytekin, 1958: 26).
“Zira, Muhammed-Ali’nin Yolu Hak Taala’nın nurudur. Ve hem evliyanın sırrıdır…”(Aytekin, 1958: 33).
Buyruğun daha birçok yerinde “Yol” un Muhammed-Ali’nin yolu olduğu ve bunu kabul etmenin hak ve gereklilik sayıldığı önemle vurgulanmaktadır. Hz. Ali’nin Velayet konusuna ise Buyruk şöyle yaklaşmaktadır:
“Imdi, la ilahe illallah Muhammede’n-Resulullah diyenlere vaciptir ki, Aliyyü’n-Veliyyullah dahi diyeler. Emirü’l-Müminin Ali’nin hakkında denmiştir…”(Aytekin, 1958: 92).
Buyrukta anlatılan konuların nerdeyse tamamı “Allah-Muhammed-Ali Yolu” çerçevesinde anlatılmıştır. Verilen bilgiler ve anlatımlar, Yol’a ikrarı (sözü) esas alıp değerlendirilmiştir. Bu konuyu çokça işleyen diğer bir kaynak ise Alevilerin Ulu Ozanlar olarak nitelendirdikleri, büyük saygı ve hürmet gösterdikleri ozanlarıdır. Bu ozanların isimlerinden bazıları şunlardır.
- Seyyid Nesim
- Yemini
- Fuzuli
- Şah İsmail Hatayi
- Virani
- Pir Sultan
- Kul Himmet
- Edip Harabi
- Memet Hilmi Dedebaba
Bu ozanların en tanınmışlarından birisi elbette ki kuşkusuz Pir Sultan’dır. Alevilerin tamamı Pir Sultan’ı tanır, onu tartışma konusu yapmaz ve söylediklerini de ciddi bir şekilde önemser. Zaten şiirlerinin birçoğu da deyiş şeklinde Cemlerde okunur. Pir Sultan ile ilgili en güzel çalışmalardan birisini de, 1993 Sivas Katliamı’nda hayatını kaybeden değerli yazarlarımızdan birisi olan, Asım Bezirci yapmıştır. Asım Bezirci diyor ki:
“Pir Sultan`a göre, “Allah bir Muhammed-Ali Hak’tır. Her yerde hazır ve nazır’dır”. Her şeyi bilir. Çok güçlüdür, kurduğu yapı yıkılmaz. Cömert ve zengindir. Kendisine inananları korur. Bu özelliklerinden ötürü, Pir Sultan, Hak yolunu tutmuştur. Özünü Hakk’a bağlamıştır. Eserlerinde sıkça Allah, Hüda, Mevla, Kudret, Didar, Hak sözcüklerini kullanır. Özellikle “Hak” sözcüğü sık sık karşımıza çıkar. Üstelik yalnızca “Tanrı” anlamıyla değil, “hak, adalet, gerçeklik anlamlarını da kapsar…” (Bezirci, 2003: 82-83).
Pir Sultan’ın Hak-Muhammed-Ali’yi anlatan bir kaç şiirini vererek, konuyu biraz daha açıklığa kavuşturmak istiyoruz. Bakınız Pir Sultan hangi dizeleri kullanmaktadır:
Allah bir Muhammet Ali’dir Ali
Gel Muhammet Ali katarına gel
İsmin bu cihanda doludur dolu
Gel Muhammet Ali katarına gel
Serseriye sır kapısı açılmaz
Mürşit olmayınca müşkül seçilmez
Kılavuzsuz yedi derya geçilmez
Gel Muhammet Ali katarına gel
Gizlidir gizliden haber alınmaz
Gönle girmeyince sırlar bilinmez
Benlik ile Hakk’a kulluk olunmaz
Gel Muhammet Ali katarına gel
Dökme bir su ile gönül alınmaz
Faraş ile supürgesi görünmez
Kul olmayınca sultanlık bilinmez
Gel Muhammet Ali katarına gel
Pir Sultan’ım münkir yola gelir mi
Kaplumbağa uçup menzil alır mı
Hiç mürşitsiz kişi Hakk’ı bilir mi
Gel Muhammet Ali katarına gel (Bezirci, 2003: 152).
Diğer bir şiirinde ise Pir Sultan yine Allah’ın birliğine ve Muhammet Ali’ ye yer vermektedir. Allah aşkını, çok belirgin bir şekilde Pir Sultan’da görmek mümkündür:
Allah birdir Hak Muhammet Ali’dir
Anın ismi cümle âlem doludur
Bu yol Hak Muhammet Ali yoludur
Gel Muhammet Ali dergahına gel
Özünü arıtıp pak eyler isen
Umman budur bahri olup dalarsan
Hakk’ın didarını görmek dilersen
Gel Muhammet Ali dergâhına gel
Pir Sultan’ım eydür pervaz rahınden
Fetva budur çıkarırsan dilinden
Eğer aman diler isen Mehdi’den
Gel Muhammet Ali katarına gel (Bezirci, 2003: 153-154).
Aşağıdaki şiirinde ise, bu dünyada her şeyden önce, gönül verdiği iki kişinin olduğunu belirtmektedir. Pir Sultan’a göre bunlardan birisi Hz. Peygamber, diğer ise Hz. Ali’dir.
Bu dünyada benim gönül verdiğim
Birisi Muhammet birisi Ali
Adına şanına kurban olduğum
Birisi Muhammed birisi Ali
Can bülbülü ne gezersin kafeste
Ali’nin sırrını söylen nefeste
Dünya kurulmadan oturan Postta
Birisi Muhammet birisi Ali
Pir Sultan’ım bu nefesi haklayan
Evliyanın gizli sırını saklayan
Sırat köprüsünün başın bekleyen
Birisi Muhammet birisi Ali (Bezirci, 2003: 187).
Hakk’a duyulan aşk, Pir Sultan inancında hayati önem taşımaktadır. Hakk’ın aşkında yanmak ister ve yolundan ne pahasına olur ise olsun dönmeyeceğini belirtir.
Koyun beni Hak aşkına yanayım
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan
Yolumdan dönüp mahrum mu kalayım
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan
Benim pirim gayet ulu kişidir
Yediler ulusu Kırklar eşidir
On İki İmam’ın server başıdır
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan
Kadılar müftüler fetva yazarsa
İşte kement işte boynum asarsa
İşte hançer işte kellem keserse
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan
Pir Sultan’ım arşa çıkar ünümüz
O da bizim ulumuzdur pirimiz
Hakk’a teslim olsun garip canımız
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan (Bezirci, 2003: 321).
Başka bir şiirinde ise Pir Sultan, Hak-Muhammed-Ali yolunun çok ağır sorumluluklarının olduğunu dile getiriyor. Rızalık esasına dayanan fakat çok büyük gayret ve emek isteyen bir inanç olduğunu vurguluyor.
Güzel âşık cevrimizi
Çekemezsin demedim mi
Bu bir rıza lokmasıdır
Yiyemezsin demedim mi
Pir Sultan’ım der Şah’ımız
Hakk’a ulaşır rahımız
On İki İmam katarımız
Uyamazsın demedim mi(Bezirci, 2003:275).
Pir Sultan, Hz. Ali’ye duyduğu eşsiz muhabbeti ve sevgiyi de şiirlerinde çok güzel işlemiştir. İmam Ali’yi kendinden bir parçaymış gibi değerlendirmektedir. Onu kendi özünde bilmektedir.
Pir Sultan’ım şu dünyaya
Dolu geldim dolu benim
Bilmiyenler bilsin beni
Ben Ali’yim Ali benim.
Coşma deli gönlüm coşma
Coşupta kazandan taşma
Üç yüz altmış tane çeşme
Serçeşme’nin gönlü benim.
Pir Sultan kapına kuldur
Bunu bilmek müşkül haldir
Ali’nin ihsanı boldur
Şah-ı Merdan kulu benim. (Bezirci, 2003: 341).
Görüldüğü gibi Pir Sultan, şiirlerinde Allah-Muhammed-Ali üçlemesini, On İki İmamlara bağlılığını ve Yol’a sadakati sürekli konu etmiştir. Alevilik inancı Pir Sultan’ın yaşamı kadar sanatını da yönlendiren temel etkenlerden biri olmuştur. Pir Sultan bunu, içtenlikle bağlandığı inancını dile getirmek için yapmıştır. (Bezirci, 2003: 80-81). Pir Sultan’ı sahip olduğu inancından soyutlayarak, ele alıp değerlendirmek olanaksızdır. Ulu Pir Alevi inancıyla özdeşleşmiştir.
Aleviliğin diğer Hak Aşıklarindan biri olan, edebiyatı ve kurduğu Safevi devletiyle de tarihe mal olmuş Şah İsmail Hatayi’nin dizelerinden de örnekler vererek Allah-Muhammed-Ali konusunu aktarmak istiyoruz. Şah İsmail’in sunmuş olduğu eserler, yüzyıllardan beridir Alevilerce benimsenmiş, Cemlerde okunmuş ve Şah’a karşı beslenen sevgi ve saygı her daim dillendirilmiştir. O dönem Osmanlı hükümdarlarının baskıcı politikalarına rağmen Şah İsmail’e karşı hep bir sempati duyulmuş ve birçok Alevi’de Şahı doğrudan desteklemiştir. Hak-Muhammed-Ali yolunu ve Ehlibeyt’i savunan Şah İsmail, Çaldıran Savaşı’nda Yavuz Sultan Selim’e yenilmiş, bu olay Anadolu Alevilerini de derinden etkilemiştir. Umutları kırılmış ve Osmanlının baskısı ve takibi altında çok zor dönemler geçirmişlerdir. Ulu ozan Şah İsmail’den Allah-Muhammed-Ali üçlemesini konu alan birkaç şiiri aktarmak istiyoruz.
Burada özellikle Alevilik-Bektaşilik şiir Antolojisini hepimizin hizmetine sunan, değerli yazarımız İsmail Özmen’in eserinden faydalandığımızı belirtmek isteriz. Bakınız Şah İsmail, Hak-Muhammed-Ali yoluna bağlılığı ne kadar da güzel ifade etmektedir. Yol`un Muhammed Ali’den öğrenildiğini söylemekte olup, On İki İmamları ve Hacı Bektaş Veli’yi de sevgiyle anmaktadır. Ayrıca Hz. Muhammed ile Hz. Ali’yi birbirinden ayrı düşünmemektedir.
Sufi mezhebimin nesin sorarsın
Biz Muhammed Ali diyenlerdeniz
Gözlüye gizli yok ya sen ne dersin
Biz Muhammed Ali diyenlerdeniz
Eğnimize kırmızılar giyeriz
Halimizce her manadan duyarız
Katarda imam Cafer’e uyarız
Biz Muhammed Ali diyenlerdeniz
Biz tüccar değiliz alıp satmayız
Erkan gözetiriz yoldan sapmayız
Gönlümüz ganidir kibir tutmayız
Biz Muhammed Ali diyenlerdeniz
Her kimin ki çerağını Hak yakar
Mümin olanları katara çeker
Aslımız On İki İmama çıkar
Biz Muhammed Ali diyenlerdeniz.
Muhammed Ali’dir Kırkların başı
Uralım Yezid’e laneti taşı
Hünkar Hacı Bektaş Veli’dir eşi
Biz Muhammed Ali diyenlerdeniz
Baharda açılır gonca gülümüz
Ol dergaha doğru gider yolumuz
On İki İmam ismin okur dilimiz
Biz Muhammed Ali diyenlerdeniz
Şah Hatayi’m eydür Muhammed Ali
Onlardan öğrendik erkânı yolu
Ali Muhammed’dir Muhammed Ali
Biz Muhammed Ali diyenlerdeniz (Özmen, 1995: 155).
Şah Hatayi bir başka şiirinde ise Allah-Muhammed-Ali üçlemesine şu ifadeleri kullanarak, yer vermektedir. Tek gerçeğin başta Allah’ın varlığı ve Muhammed-Ali olduğunu söylemektedir.
Men dahi nesne bilmezem
Allah bir Muhammed Ali
Özüm zulmete salmazam
Allah bir Muhammed Ali
Onlar bir kılavuz işler
Her dem doğru yola başlar
Üçler beşler ile işler
Allah bir Muhammed Ali
Hatayi bu yolda serdir
Serin verenler de erdir
Ayda sırdır günde nurdur
Allah bir Muhammed Ali (Özmen, 1995: 163-164).
Bir başka şiirinde ise Şah İsmail Hatayi, tevhide dikkat çeker ve her şeyin başı olduğunu söyler. Evvel her ibadette, Allah’ın birliğine vararak, adını anmanın gerektiğini ifade eder.
Evvel ol Allah’ın adı söylenür
Cümle ibadetin başıdır tevhid
Pirim Şeyh Safi’den bize kalmıştır
Sofi kardeşlerin kanıdır tevhid.
Tevhid ile bitmez işler bitmiştir
Tevhid ile dünya karar tutmuştur
Tevhid ile talib Hakk’a yetmiştir
Dermansız dertlerin dermanı tevhid.
Mürebbisiz musahibsiz demansız
İkrarından dönen yanar imansız
Yakın ihlas ile cağır gümansız
Şeyh Safi’nin armağanıdır tevhid.
Can Hatayi’m tevhid derya denizdir
Tevhid etmeyenler bizim nemizdir
Pirim Şeyh Safi’den sermayemizdir
On İki İmamın erkânı tevhid (Özmen, 1995: 167-168).
Şah İsmail Hatayi’nin ortaya koyduğu eserlerin nerdeyse tamamında Allah-Muhammed-Ali, On İki İmamlar, Alevi inancında etkili olmuş yol büyükleri ve yolun kendisi konu edilip, anlatılmaktadır. Tasavvufi yaklaşım belli ölçülerde ön plana çıkartılır. Aynı Pir Sultan gibi o da Hz. Muhammed ile Hz. Ali’nin aynı nurdan yaratıldığını ve daha varlık dünyası, yani kâinat yok iken, onların aynı nurdan Hak Teâlâ tarafından var edildiğini, sık sık söyler. Bu anlatım ortodoks İslamî akımlara (kuralcı, şekilci, kalıplar içinde düşünen akımlar) pek uymayan, daha çok hetrodoks İslami akımlarda (şekilcilikten uzak, öze, manaya önem veren akımlar) bulunan bir anlayıştır. Şimdi bu bölümde yine Aleviliğin yazınında çok saygın bir yere sahip, Ulu Ozanlardan biri olan, Kul Himmet’ten örnek vereceğiz. En çok tanınan ve deyiş olarak da söylenen bir şiiriyle başlayalım. Bu şiirinde Kul Himmet özellikle tevhidi konu etmektedir.
Bugün bize Pir geldi, Gülleri tazeledi
Önü sıra Kamber’le, Ali Mürteza geldi
La illahe illallah
İllallah Şah İllallah
Ali Mürteza Şahım, Yüzüdür kıbleğahım
Miraçtaki Muhammed, Âlemde padişahım
La illahe illallah
İllallah Şah illallah
Pir dediler Ali’ye, Hacı Bektaş Veli’ye
Hacı Bektaş tacını, verdi Kızıl Deli’ye
La illahe illallah
İllallah Şah illallah
Kul Himmet üstadımız, Bunda yoktur yadımız
Şah-ı Merdan aşkına, Hak vere muradımız
La illahe illallah
İllallah Şah illallah (Özmen, 1995: 330 – 332).
Aşağıdaki şiirinde ise Kul Himmet, Allah-Muhammed-Ali üçlemesini ve muhabetini diğer islamî unsurları örnekleyerek, dizelerine yansıtmaktadır.
Ta kalu beladan sevdik seviştik
Bizimle ezeli yardır muhabbet
Üstad mezarında ikrar konuştuk
Mü’mine kadim ikrardır muhabbet
Muhabbettir Lailahe illallah
Muhabbettir Muhammed Resullullah
Muhabbettir Ali Şah Veliyullah
Üç isim, manada birdir muhabbet
Allah, Muhammed Ali ortasında
Beytullah içinde Hak hazinesinde
Kudret kandilinde aşk sahrasında
Cibril’in gördüğü nurdur muhabbet
Kudret kelamını söyler Cebrail
Rıza lokmasını sunar Mikail
Canı cana ulaştırır Azrail
İsrafil ağzında surdur muhabbet.
Kul Himmet’im makam özge makamdır
Muhabbetin mihri On İki İmamdır
Güzel Şah’ın huzurunda tamamdır
Hakikat vasil-i yârdır muhabbet (Özmen, 1995: 327-328).
Aynı şekilde Kul Himmet’inde bütün şiirlerinin merkezinde Allah-Muhammed-Ali sevgisi bulunmakta ve özellikle Hz. Muhammed’in peygamberliğine ve Hz. Ali’nin Velayetine işaret edilmektedir. Diğer bir Hak Âşığı, Virani’nin iki şiirinden de örnek vereceğiz ve Virani’nin konuyu nasıl ele aldığını görmüş olacağız. Bilindiği üzere Virani de Alevi inancının sevilen ve sayılan Ulu Ozanlarından bir tanesidir.
Kudret kandilinde parlayıp duran
Muhammed, Ali’nin nurudur vallah
Zuhur edip kâfir leşkerin kıran
Elinde Zülfikar Ali’dir billah.
Elin Zülfikar altında Düldül
Uğrunca Kanber’in dilleri bülbül
Hz. Fatima cennette bir gül
Ona bizim dedi Hak Habibullah.
Virani’yim nizam var üstaza
Elinde Zülfikar hem ehl-i gaza
Bin bir dondan baş gösterdi Murtaza
Biz dahi bir bölük tuttuk eyvallah(Özmen, 1995: 455-456 ).
Virani, Hakk’ın birliğini ve ona olan inancı, aşağıdaki dizelerde, yine çok güzel ve mana yüklü bir şekilde işlemiştir.
Gel beri gel doğruya
Meyil verme eğriye
Verme gönül gayriye
La illahe illallah.
Derviş-i Viran benem
Emirine ferman benem
Zikr eden her an benem
La ilahe illallah (Özmen, 1995:467).
Allah-Muhammed-Ali üçlemesi ve sevgisi, Alevilerin Hakk`a yürüme erkânlarında da (cenaze törenlerinde) büyük ölçüde dille getirilir. Örneğin: Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu’nun (AABF), inanç kurulu tarafından hazırlanan “Hakk`a yürüme Erkanı kitapçığında” konu şu şekliyle ele alınmaktadır:
Tehvid (Allah’ın birliğine inanma)
Gelmiş, geçmiş peygamberlere ve ahir zaman peygamberi Muhammed Mustafa’ya inanma
Ehlibeyt’e ve On İki İmamlara salavat verme
Hakk’a yürüyen kişi için Gülbenk ve selamlama
“Hak birdir, Muhammed Mustafa Hakk’ın elçisidir ve Aliyye’l-Murtaza Hakk’ın Velisidir. Ey yüce Allah’ım, senin kudretin sonsuzdur. Sen mürvet kanisin, sayısız âlemleri yaratan sensin. Cümle canlar nihayetinde sana döneceklerdir, şefaat kani olan sensin. Erler, Evliyalar, Enbiyalar yüzü suyu hürmetine, yönünü sana dönmüş, sana gelen bu canın kusurlarını bağışla, ruhunu şad eyle yarabbim! Dualarımızı, Ehlibeyt’in yüzü suyu hürmetine dergâh-ı izzetinde kabul eyle. On İki İmamlar hakkı için, Kırklar hakkı için, Ehlibeyt’e ikrar verenler için sana dönen bu canımızın kusur ve eksikliklerini sen bağışla ya Rabbi…
Hak la illahe illallah, Hak birsin Muhammedü’n-Resullullah, Aliyyü’n-Veliyullah, Ehlibeyti Keremullah, mürşid-i Kâmilullah, şefaat kıl ya Resullullah.” (AABF, 2009: 23-24).
Allah-Muhammed-Ali üçlemesi Aleviler için tam anlamıyla vazgeçilmez bir ilke konumundadır ve Alevilerin inancını en yalın haliyle özetler. Bu vazgeçilmez ilkenin ortaya konması, özellikle Aleviliğin tanımlanması ve anlaşılması açısından çok önemlidir. Görüldüğü üzere, Alevilik tarihinin her döneminde, toplumsal koşullar ne olursa olsun, bu ana düşünce, büyük bedeller ödenmesine rağmen, her zaman canlı tutulmuş ve muhafaza edilmişdir. Zamanın üstünde ve her çağda kabul görmüş bir olgudur. 13. veya 16. yüzyılda yaşayan bir Alevi içinde Allah-Muhammed-Ali üçlemesi aynı manayı taşıyordu, bugün yaşayan Alevi içinde durum farklı olmayıp, aynı manayı taşımaktadır.
Üç’ler diye de tabir edilen bu olgu, Alevilerin nazarında kutsallığından ve onlara duyulan hürmetten hiçbir şey kaybetmemiştir. Ayrıca bunun böyle olması içinde Aleviler yoğun bir çaba göstermişlerdir. Edebiyatlarına, müziklerine ritüellerine ve inançsal pratiklerine bunu nakış nakış işlemişlerdir. Bu anlayış Alevilerin sosyal psikolojilerine adeta perçinlenmiştir. Her Alevi üçlerin kim olduğunu bilir ve Allah-Muhammed-Ali üçlemesini birlikte anar. Böylece nasıl bir dini anlayışı benimsediğini daha doğrusu kabul ettiği unsurların çerçevesini çizmiş olur.
Bu üçleme dışında bir Alevi için İslamiyet tarihi içinde her şey tartışmaya açıktır. Tek tartışmaya kapalı olan ana öğe bu üçlemedir. Bunu reddeden bir Alevi düşünülemez ve ikrarından dönmüş olarak kabul edilir. Zaten yola giriş ancak Allah-Muhammed Ali’yi kabul etmekle olur ve bütün ikrar, yemin töreni bunun üzerine kuruludur.
İkrar törenin amacı ise toplum önünde bir psikoloji oluşturmaktır. Herkesin gözü önünde söz vermektir. Sosyal psikolojik açıdan bir Alevi için en kötü ve olumsuz davranış ise ikrardan dönmektir. Böyle bir duruma düşmeyi hiç kimse istemez çünkü çok ağır yaptırımlarla karşılaşılır. Örneğin toplumdan dışlanıp, izole edilebilinir. Bilindiği üzere toplumlarda kişilerin sahip oldukları sosyal statüler çok önemli roller oynamaktadır. Her birey toplum içindeki statüsünü korumak ister çünkü bu onun değerini gösterir. Bu bağlamda bir Alevi’nin de statüsünü koruyabilmesi için ikararından dönmemsi icap eder. Aksi takdirde toplum nezdinde değersiz bir hale gelir ve buda mutsuzluğa yol açar. İşte burada sosyal psikolojinin kişiler üzerindeki etkisini bir kez daha görmekteyiz.
Hazırlayan:
Bülent Korkmaz (Sosyalpedagog ve Duisburg Alevi Toplumu Egitim Sorumlusu 2014-2019)
Kaynaklar / Dipnotlar:
ABBF. Hakk´a Yürüme Erkanı, AABF-Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu İnanç Kurulu, Köln 2009.
Bezirci, Asım. Pir Sultan, Can yayınları, İstanbul 2003.
Buyruk, (Hazırlayan) Sefer Aytekin, 1958.
Eyüboğlu, İsmet Zeki. Tasavvuf Tarikatlar Mezhepler Tarihi, İstanbul 1997, Der Yayınları.
Korkmaz, Eshat. Ansiklopedik Alevilik Bektaşilik Terimleri Sözlüğü, İstanbul 1993, Ant Yayınları.
Kuran-ı Kerim Meali (Elmalılı M. Hamdi Yazır) (Sadeleştiren: Doç. Dr. Mustafa Özel, Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, 2008.
Özmen, İsmail. Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi, 2. Cilt, Saypa Yayın, 1995.
Diğer Kaynaklar:
- Aksüt, Hamza: Aleviler, Ankara 2012, Yurt Kitap Yayın.
- Buyruk: Hazırlayan Sefer Aytekin, Ankara 1958, Emek Basım-Yayımevi.
- Buyruk: Hazırlayan Prof.Dr. Fuat Bozkurt, 1982 Istanbul.
- Bedri Noyan: Bektaşilik Alevilik Nedir?, Istanbul 1995, Ant Yayınları 3. Baskı.
- Ersal, Mehmet. Alevilik: Kavramlar ve Ocak Sistemi – Çubuk Havzası Aleviliği Örneği- Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2016.
- Ersal, Mehmet. Alevi Cem Zâkirliği, Barış Kitapevi, Ankara, 2019.
- Ersal, Mehmet; Kahyan Kılıç, Seyhan. Alevi Bektaşi Semahları 1, Barış Kitapevi, Ankara, 2018.
- Kehl-Bodrogi,Kristina: Kızılbaşlar/Aleviler, Istanbul 2012, Ayrıntı Yayınları.
- Korkmaz, Bülent: Aleviliğin İnanç İlkeleri, Istanbul 2014, Anadolu Ofset.
- Korkmaz, Bülent: Rıza Şehri`nin Çocukları, Ankara 2018, Yurt Kitap-Yayın.
- Melikoff, Irene: Uyur İdik Uyardılar, Istanbul 2009, Demos Yayınları.
- Makalat-ı Hacı Bektaş Veli, (Yorumlayan ve Hazırlayan: Aziz Yalçın), Der Yayınları, İstanbul 1993.
- Öz, Baki: Alevilik Nedir?, Istanbul 2008, Der Yayınları.
- Ulusoy A., Celalettin: Hünkar Hacı Bektaş Veli ve Alevi Bektaşi Yolu, Hacıbektaş 1980
- Yaman, Mehmet: Alevilik (Inanç, Edep, Erkân)